Türkiye’de kürtaj yasaklanması tehlikesi olduğu ve bu konu ulusal bir tartışmı konusu haline geldiği için bir yazar olarak, kabul edildiği takdirde bu yasanın kurbanı olacak bir çok kadın adına bir şeyler söylememin görevim olduğunu düşünüyorum.
Herşeyden önce ben, Türkiye konusunda dışarıdan bir takım yargılara varmaya kalkışan bir “yabancı” değilim, bunu belirtmek isterim. Evlendiğimde Türk vatandaşı olduğum için bu ülkede oy verme hakkına sahibim. 1983’den bu yana İstanbul’da yaşadığım ve iki Türk çocuğunun annesi olduğum için, vatandaşı olduğum ülkemin örf ve âdetlerini son derece iyi bildiğimi düşünüyorum.
Türkiye’de kürtajın yasaklanmasının ne gibi tehlikelere yol açacağını görelim.
En zengin kadınlar bu iş için yabancı ülkelere gideceklerdir. Çıkarlarını düşünen acenteler gelir kaynağı olarak turistik gezi adı altında gebeliği sonlandırma turları düzenleyeceklerdir. Bazı sınır komşusu ülkeler Türk kadınlarının gebeliklerini sona erdirmek için, sırf bu iş için, büyük özel klinikler kurarak servet kazanacaklardır.
Biraz daha az zenginler insanî nedenlerle yasaya karşı gelme tehlikesini göze almayı kabul eden kadın doğum uzmanlarına giderek gebelikten kurtulacaklardır. Sıkıntı içindeki kadına acıyarak bu işlemi yapan doktorlar hapse atılacak ve onlara kâtil gibi davranılacaktır. Jurnalcilik geçer akçe olacak, cadı avına dönüşecek, gebeliği yasa dışı sonlandıran doktorlar ihbar edilecektir. Yankılar uyandıracak davalar bu doktorları ve hastalarını suçlu ilân edeceklerdir.
Parasal olanakları daha da az olanlar, bir takım üçkâğıtçılara gidecek ve mikrop kapmamak için Tanrıya dua edeceklerdir. En yoksul kadınlara gelince onlar, son derece barbarca oldukları için adını vermeyeceğim bazı nineden kalma yöntemlerle gebeliklerine evlerinde son vermeye çalışacaklar ama bu da kesinlikle annenin ve ceninin ölümüne neden olacaktır. Bu grupta bir çok çocuğu olan anneler delik deşik olmuş bir rahim, bir kanama ya da bir kan yangısı ardından korkunç acılar içinde öleceklerdir. Bu yasaklamadan en çok zarar görecekler en yoksul kesimdeki kadınlar olacaktır.
Geleneksel ortamda yetişmiş genç kızlar, erkek onlarla evlenmek istemediğinde, ailelerinin yüzkarası olmamak için intihar etme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Tecavüze uğramış kızlara ve kadınlara gelince (ki burada çoğu zaman aile içi tecavüzün söz konusu olduğunu anımsamak gerekir), bunlar bir seçim yapmak zorunda kalırlar; ya onları bu duruma sokanın çocuğunu taşımamak için ya da çevrelerinde kötü gözle bakılan biri olmamak için kesin çözüm olarak hayatlarına son vermeyi seçerler.
Bazı umutsuz kadınlar gebeliklerini sonuna kadar saklamayı başaracaklar ve çocuk doğar doğmaz onu terk edeceklerdir. Bu yolla anasız babasız çocuk sayısı artacaktır.
İstemeden hamile kalan genç kızlar ya da genç kadınlar tahsillerini yarıda bırakmak zorunda kalacaklar ve çocuklarını yetiştirmek için bir meslekleri, sorumluluğu yüklenecek güçleri olmayacaktır.
Sözümona çocuk düşürücü ilaçları el altından satanlar servet kazanmak için kadınların çaresizliğinden yararlanacaklardır. Sayısız internet sitesi gizliden gizliye bu ilaçların reklamını yapacaktır.
Tüm bunlar bilim-kurgu değildir, gebeliğe son verme yasa dışı ve bu nedenle de suç olduğunda karşılaşılabilecek tehlikelerdir.
Örnek olarak Türkiye’de birçok kişinin bildiği, toplu ve vahşice tecavüz kurbanı bir genç kızın karşılaştığı güçlükleri anlatan “Fatmagül’ün suçu ne?” adlı televizyon dizisini ele alalım. Nişanlısı artık onu kabul etmez, nişanlısının annesi yüzüne tükürür, toplum onu yargılar, dışlar ve hırpalar. Bu diziyi beğeniyorum çünkü özellikle eğitsel bir dizi. Şimdi gebeliği sonlandırmayı yasaklamak isteyen erkeklere çok önemli bir soru sormak istiyorum: Ya Fatmagül hamile kalsaydı ne olacaktı? Kendine tecavüz edenlerin çocuğunu doğurmak zorunda mı kalacaktı? O çocuğu sevebilecek miydi? Bu çocuğun nasıl bir talihsizliği olacağını bir düşünün !
Türkiye’de bu yasaklama kadın haklarının ihlali olacak ve kadınları kazanılmış bir haktan yoksun bırakacaktır.
Hiçbir kadın gebeliğini sevinerek, neşe içinde sonlandırmaz, bunu yapmak zorunda olan kadınlar için bu işlem ağır ve acı vericidir. Ama bunu engellemek birçok kadını umutsuzluğa, dışlanmaya hatta intihara sürükler. Kürtaj kadınların daha fazla düşük yapmaları için değil, hayatlarını tehlikeye sokacak yöntemleri kullanmamaları için yasal kalmalıdır.
Çünkü yasa koyucuların, tüm erkeklerin (şimdiye kadar hiçbir kadının bu yasaklamadan yana olduğunu duymadım) anlamadıkları şey, karnında taşıdığı çocuğu istemeyen bir kadının herhangi bir yöntemle hayatı pahasına bundan kurtulmak isteyeceğidir. Bunu ancak biz kadınlar biliriz.
Hamilelik bir kadının hayatının en olağanüstü dönemidir ama ancak kadın bu hamileliği istiyorsa durum böyledir yoksa bir trajedi ortaya çıkar. Birçok nedenlerle kadınlara üstlenemeyecekleri bazı şeyleri zorla yaptırmaya çalışmak onların özgürlüğüne ve saygınlığına büyük zarar verir.
Tüm istatistikler kürtaj yasaklandığı ülkelerde, serbest bırakılmış ülkeler kadar kürtaj yapıldığını kanıtlıyor. Buna karşılık yasa dışı yaptırılan çocuk düşürme işlemi sonucu hayatını kaybeden kadınların sayısı yasaklı ülkelerde çok daha yüksek.
Çocuk düşürme sorununa ahlaksal açıdan bakmakla yetinmemek gerekir; düşük yapmak bir suç mudur ya da ceninin bir ruhu var mıdır gibi düşünceler istemeyerek hamile kalmış kadınların sorununu çözmeyecektir. Durum ne olursa olsun inançları düşük yapmayı yasaklayan kadınlar hiç bir zaman hamileliklerini sonlandırmak zorunda değillerdir.
Ama her şeyden önce bu konuyu kamu sağlığı açısından ortaya koymak gerekir.
Kürtajı yasaklamak hiçbir zaman kürtaj sayısında azalmaya neden olmamıştır sadece ölen ya da sakatlanan kadın sayısında büyük bir artışa yol açmıştır.