Antik dönemlerin ıssız adalarından birine gideceğimi hayal ediyordum.
Bir sürü ‘’Aşk Gemisi’’nin adanın limanlarına yanaşmış olduğunu görünce hayallerim yıkıldı. Gemiyle yeni limana yanaşmıştık. Yeni limandan şehir merkezine yani eski limana beş avroya beş dakikada indik.
Sabahın erken saatleriydi. Gecenin çöpleri ve o dar sokakların kirliliği gözlerim önündeydi.
Daha şehir uyanmamış ne lokantalar ne barlar nede mağazalar açılmıştı. Boş gibi görünen bu sokaklarda, zamanla her yaştan, şık kıyafetli bakımlı çift oluşturmuş erkekler ortaya çıkmaya başladı. Bunların arasında özellikle, tüyleri alınmış, pırıl pırıl ciltli, uzun boylu, adeta özel mayolarla gelişmiş kaslarını ortaya çıkaran fütursuzca güneşlenen genç erkekler dikkatimi çekiyor. Dudak dudağa öpüşerek önümüzden geçen iki kadın Mykonos’ un dünya üzerinde niye bu kadar meşhur olduğunu anlatır gibiydiler.
Sabah rüzgarının dalgalarıyla dövülen kıyıdaki kahvede içeceğimizi yudumlarken, su serpintileri yüzümüze vurup, içimizi hafif ürpertilerle serinletiyordu. Eğer giderseniz bu Venedik ‘ten bir bölümmüş gibi duran yeri çok seveceksiniz. Zaten o dar sokaklarda yürürken adımlarınızın sizi getireceği Venedik Mahallesi denen bu romantik köşe sizi ellili yılların görünümüne götürecektir.
Güneş yükselmeye başlamıştı. Sıcaklık gittikçe artıyordu. Garsona bir plaj tavsiye etmesini söyledik.
Saymaya başladı.
Ne için ?
Tekno müzik?
Slow müzik?
Yemek yemek?
Dans etmek ?
İçmek ?
Yok yahu yüzmek için dediğimde bön bön yüzüme bakıp alaycı bir kahkaha patlattı.
Güle güle bir plaj adresi alamadan oradan uzaklaştık.
Derzleri beyaz boyanmış kayrak taşı döşeli, mavi panjurlu beyaz evlerle çevrili, bu dar sokaklarda kadınıyla, çocuğuyla, erkeğiyle turistler dolaşmaya başlamıştı.
Ada uyanmıştı.
Deniz mahsulleri, mezeler ve dünya mutfaklarından örnekler sunan lokantalar açılmış, dolmaya başlamıştı. Bizim Akdeniz ve Ege kıyılarına göre biraz pahalı. Fakat içki özellikle alkollü içkiler daha ucuz. Adadaki şarapları ve yemek sonrası Metaxa veya Harakı tatmayı unutmayın. Bu masmavi denizin ortasında, bembeyaz yer değirmenleri ve evleri ile yükselen adada yemek sonrası insanlar ortadan kayboluyor. Ve ada sokakları sabahki sakinliğini kazanıyor.
O sırada, adanın tüm plajları insan kaynıyor.
Paradise plajının yolunu tutuyoruz. Barlar ve lokantalar arasından şezlonglarla kaplanmış plaja varıyoruz. İnsanlar sere serpe uzanmış güneşleniyorlar. Denizde kimse yok. Yani yüzen kimse yok. Biraz evvel ki garson aklıma geliyor. Gülümsüyorum.
Saat 17.00 den sonra müziğin sesi yükseliyor. İnsanlar yavaş yavaş hareketleniyor. Önce birkaç kişi sonra daha kalabalık şekilde dans başlıyor. İçki tüketimi artıyor. Ve sabaha kadar sürecek eğlence başlıyor.
Hava kararmaya başlayınca Mykonos’ un görüntüsü tamamen değişiyor. Şık giyimli, güneşle yanmış tenlerinden sağlık fışkıran çehreler, ışıl ışıl lokantalar, barlar, mağazalarla bezenmiş, pırıl pırıl parlayan dar sokaklarda piyasa yapmaya başlıyorlar. Beyaz hâkim renk. Mykonos’ ta uyumak yok. Bütün gece bu hareketlilik devam ediyor. Gece hayatını sevenler için bu ada adeta bir cennet.
(Bu yazı N-T Gazetesi'nde çıktı, 2010)
BENİM KİTAPLARIM link