Bahar geliyor. Terasımdaki lalelerimin büyümesini gözlemlerken birden nostaljiye kapılıp aklıma bir fikir geliyor, haftaonu için Côte d’Azur e gitmek.
Kendimizi bir gün sonra Istanbul-Nice seferinde bulurken şimdiden bu kısa günleri nasıl geçireceğimizi düşünüyoruz. Dükkanları gezmek? Hayır, Nişantaşı’nın güzel mağazaları alışveriş ihtiyaçlarımı fazlasıyla karşılıyor. Onun yerine romantik bir geziye karar veriyoruz: Cannes ve Nice in yakınlarda ancak tıklım tıklım olmayan yerlerde biraz sürtmek.
Böylece günümüzü Saint-Jean-Cap-Ferrat da, 20’inci yüzyılın başında barones Euphrussi tarafından inşa edilen ve günümüzde halka açık olan ve gezinebilen ve aynı anda dokuz ayrı temalı bahçe barındıran Rothschild sarayında geçiriyoruz.
Côte d’Azur’ün en güzel koylarından olan Villefranche a hükmeden bu saray e ve Güzel Çağının önde gelen konutlarındandır. Bu tarz konutlar harcamaları kısılmadan ve sadece inşa edenlerin zevklerine göre yapıldıkları için eskiden «delilikler » adını taşırdılar.
Uzun zaman kullanılmış ve iyi bakılmışa benziyor, öyleki sarayda baronesin özel odalarına girdiğinizde onun özel konuğuymuşsunuz gibi geliyor.
Aynı çağın birçok koleksiyoncusu gibi Rothschildlı Béatrice Euphrussi XVIII yüzyıl sanıtına çok düşkündü ve zamanın en büyük dekoratör ve antikacılarını evini döşemeleri için çağırmıştır.
Marie-Antoinette’in büyük hayranı olarak, ünlü kraliçenin elbiselerine benzer kıyafetler içinde arkadaşlarını ağırlamayı severdi. Ünlü kraliçe elbiselerinin sayısı yüzünden onların hepsini hatırlayamadığı için her elbisenin bir kumaş örneğini barındıran özel bir defter tutardı; Sabahları oda hizmetçisi ona defteri getirir ve kraliçe Marie Antoinette o gün için giyeceklerini belirlerdi. Barones Béatrice de bu defterden esinlenerek ünlü terziler tarafından kraliçenin elbiselerinin aynılarından diktirirdi.
Açık arttırmada satılan kraliçenin oyun veya yazı masaları gibi şahsi eşyalarını da satın alırdı. Marie-Antoinette pembe ve sarı delisi olduğu için ise Barones evini bu iki renk ile döşüyor.
Parkta gezinirken, havuzların kenarında yetişen çiçeklerinin çizdiği geometrik şekilleri içeren veya devasa güllükteki sarhoş edici kokusuyla gül suyu ile banyo alırmış gibi hissettiğiniz bahçelerini keşfedebilirsiniz. Arkasından ise Ortaçağ tarzı ve şelale seslerinin duyulduğu bir bahçe görebilirsiniz.
Biraz daha uzakta havuzdaki su bitkileri ile Enduluz patiosunu andıran ıspanyol bahçesini
ve onun ardından dev bambuları ve seramik tapınakları ile Japon bahçesini gezebilirsiniz.
İki yanı ağaçlı yollardaki oturaklar sevgililerin buluşma noktası, çünkü anlatılana göre aşkta mutlu olabilmek için parkın üst kısmında bulunan Afrodit tapınağında biraz oturmak yetiyormuş.
Eğer adımlarınız sizi “Côte d’Azur” e getirirse, geçmişte geceleri bahçıvanların güneş doğmadan önce çiçekleri söküp yenilerinini ektiği ve Barones uyandığında hangi mevsim olursa olsun sarı ve pembe çiçeklerin gösterisini hayranlık ile izlediği bu romanesk yolculuğunu kaçırmayın.
BENİM KİTAPLARIM link